23 Aralık 2011 Cuma

The Hobbit First Trailer

Batman'dan daha bir heyecanla beklediğim, 15 yaşımdan beri fanatiklik düzeyinde hayranı olduğum Orta Dünya'nın en sevimli karakterleri The Hobbit' in ilk fragmanı gösterimde. Nasılda özlemişim Gandalf' ımı, dwarflarımı, elflerimi... Buyrun efendim...


The Dark Knight Rises First Trailer

Geçenlerde IMDB'de dolanırken bir yandan da kendi kendime söylenmekteyim: Lan bari trailer çıksa bu ne be! gibilerinden.Sonra Sayın Nolan bu sitemimi duymuş olacak ki ertesi gün hemen trailerı koydu gözümün önüne. Buyursunlar...


12 Aralık 2011 Pazartesi

Game of Thrones 2. Sezon 1. Bölüm Fragmanı

Game of Thrones neredeyse bir yıl ara verdi biliyorsunuz. Çekimler hala devam ediyor. Bu sırada boş durmayan HBO' da ikinci sezonun ilk bölümünün fragmanını yayınladı. O zaman sorarım size HBO: Madem fragman yayınlıyorsunuz, ne halt etmeye seyirciyi 15 Nisan'a kadar bekletiyorsunuz? Sabır taşı falan kalmadı çatladı artık efendim, olmuyor böyle!


8 Aralık 2011 Perşembe

İtalyan Sineması' yla Buluşmaya Ne Dersiniz?

İstanbul İtalyan Kültür Merkezi ve İtalya' nın en önemli sinema kuruluşlarından biri olan Cinecitta' Luce - Filmitalia tarafından bu yıl ikincisi düzenlenen 'II. İtalyan Sinemasıyla Buluşma', İtalyan Kültür Merkezi' nde başlıyor. 10-16 Aralık tarihlerinde etkinlik kapsamında izleyiciyle buluşacak filmler, İtalya'nın 'La Corriere della Sera' gazetesinin önemli sinema eleştirmenlerinden Paolo Mereghetti tarafından özel bir seçimle hazırlandı. Seçilen filmler yönetmenlerin ilk ya da ikinci filmleri olma özelliğini taşıyor. 'Festivalden Festivale' konseptiyle, Venedik, Locarno, Karlovy Vary, New York, Montreal, Tokyo, Toronto, Busoan ve Roma gibi uluslararası festivallerde gösterilmiş ve ödül almış filmlerin dışında İtalyan komedi filmlerinin de yer alacağı özel bir bölüm de etkinlik kapsamında sinemaseverlerle buluşacak. 

Etkinlik 10 Aralık tarihide, saat 20.30'da 68. Venedik Film Festivali’nde İtalyan filmlerinin yarıştığı bölümde 'İtalyan Controcampo' ödülünü alan 'Scialla/Sakin Ol' ile başlayacak. 

Kaynak: Radikal

3 Aralık 2011 Cumartesi

Another Earth

Bilimkurgu mu yoksa duygukurgu mu bu film onu anlamış değilim fakat anladığım kadarı ile bahsedeyim biraz...

Şöyle bir şey düşünün: Gökyüzünde aniden Dünya' nın aynısı olan bir gezegen beliriyor. Suyuyla, karasıyla ve canlılarıyla herşeyi tıpatıp aynı ve bu gezegenin adı 'Dünya 2'. Dünya'mızın aynı kendisine benzeyen, Dünya 2 ile tanıştığı sırada ve tabiki bu haberle çalkalandığı bir dönemde uzaya, gökyüzüne ve bilimkurguya büyük ilgi duyan esas kızımız Rhoda, arabasında giderken Dünya 2' yi izlemeye dalıyor. Rhoda, aynı zamanda sarhoş ve arabanın tekine çarpıyor ve bir ailenin hayatı mahvoluyor. Aileden geriye kalansa, uzun süre komada kalmış, karısını ve oğlunu kaybetmesiyle hayatı alt üst olmuş öfkeli bir baba ve aynı zamanda Yale Üniversitesi' nde profesör ve müzisyen olan John.

Başta bilimkurgu mu yoksa duygukurgu mu derken şunu anlatmak istedim aslında. Bu film alıştığımız bilimkurgu tarzına bambaşka bir boyut kazandırarak bir psikolojik dram haline getirmiş. Rhode'un bir yandan dayanamadığı vicdan azabı, diğer yandan da gökyüzünde beliren Dünya 2' ye karşı duyduğu heyecan ve öteki benliğine ulaşma isteği çok güzel harmanlanmış.

Rhode içindeki onu yiyip bitiren vicdan azabı yüzünden, hem kendini biraz daha iyi hissetmek hem de John' nun mahvolan hayatını az da olsa düzene sokmak için, kimliğini gizleyerek John' na yardım etmeye gidiyor. Çoğunluğu Rhoda' nın bu korkunç sırrıyla geçen film, bir yas öyküsünü iki tarafında bakış açısıyla izleyiciye sunmaya çalışıyor.

Another Earth, daha önceden bir belgesel denemesi bulunan yönetmen Mark Cahill' in ilk filmi. Son derece güzel kurgulanmış, belki aklımıza gelen ama hiç bir yerde göremediğimiz ikinci Dünya fikrini film bile olsa hayata geçirmiş ve bu konuda oldukça başarılı olmuş. Filmin çekimleri gayet başarılı. Kameranın sürekli bir yakınlaşıp uzaklaşma durumu var fakat bu sizi rahatsız etmiyor, tam tersi ben çok hoşlandım. 

Filmde Rhoda' yı canlandıran Brit Marling, hem güzelliğiyle, hem oyunculuğuyla, hem de filmin senaryosuna olan katkısıyla bundan sonra adından daha çok söz ettirecek olan bir oyuncu-senarist. Yine Lost' tan Ethan olarak hatırladığımız William Mapother ile filmi götüren Marling, çektiği vicdan azabını ve karakterinin diğer tüm yönlerini seyirciye kusursuz bir biçimde aktarıyor. 

Son olarak filmi heyecanlı ve macera dolu bir bilimkurgu sananlar izlemese çok daha iyi olur diye düşünüyorum. Çünkü filme gittiklerinde karşılarına gelecek şey, genel anlamda karanlık bir psikolojik dram. Ama yine de ortada sonuna kadar tavsiye edebileceğim ve izlenmeyi hakeden, iyi oyuncuları olan, özenli ve üzerinde çok çalışılmış bir film var. 

İyi seyirler dilerim...


30 Kasım 2011 Çarşamba

Game of Thrones 2. Sezondan Haberler

İkinci sezonun başlamasına beş buçuk ay kala sonunda bir promo yayınlandı. Seyircinin ağzına bir parmak bal çalınd ve kaçıldı. Ah David Benioff, sen bize neler yaptın? Sezon araları yaklaşık bir yıl. Bekliyoruz ama sabır taşı falan kalmadı çatır çatır çatladı. Dayanamadım kitabı okudum, yetmedi ve artık görmek istiyorum.

Geçelim haberlere. Öncelikle eklenen yeni karakterlerle başlayalım;

Liam Cunningham - Sör Davos Seaworth,
Oliver Ford Davies - Üstat Cressen
Stephen Dillane - Stannis Baratheon
Natalie Dorman -  Margaery Tyrell ( Renly Baratheon' un müstakbel kraliçesi olarak göreceğiz.)
Nonso Anozie - Xaro Xhoan Daxos
Carice van Houten - Melisandre

İkinci sezonda karşımıza çıkacak yeni karakterlerden bazıları bunlar. Özellikle Stannis ve Melisandre' ye dikkat edin derim. Çünkü sezonun en önemli karakterlerinden ikisi olacakmış gibi görünüyor.

Çekimler son sürat devam ediyormuş. İkinci sezonun ilk bölümü 15 Nisan 2012' de yayına girecek. Biz her zamanki gibi ertesi gün izleyeceğiz maalesef. Çekimler, ilk sezonda olduğu gibi Kuzey İrlanda, İskoçya ve Malta' da yapılıyor fakat bu sezonda Malta çıkarılmış onun yerine Hırvatistan eklenmiş. Sur' un kuzeyindeki sahneler içinse İzlanda' da yeni bir set kurulmuş.

Dizinin yapımcıları, ilk sezonda ölmeyen karakterlerin, ikinci sezonda çok daha önemli yerlere geleceğini önceden açıkladılar. Bunlardan biri de Daenerys Targaryen yani nam-ı diğer Ejderhaların Anası. Ayrıca Tyrion ve Cersei Lannister kardeşler kitaplardan da anlaşılacağı üzere bu sezonun kilit karakterleri gibi duruyor.

HBO geçtiğimiz günlerde dizinin bir promosunu yayınladı. Karakterleri ve mekanları tekrar görmek bilgisayar ekranına yapışmama sebep oldu diyebilirim. Şimdilik promoyla noktalıyorum. Artık fotoğraflar ve daha çok promo çıktığında paylaşırım :)

27 Kasım 2011 Pazar

Snow White and the Huntsman Trailer

Daha önce de bahsetmiştim. Güzeller güzeli (!) Kristen Stewart' ın Snow White olduğu, yeni nesil ve biraz ürkünç Snow White and the Huntsman'ın geçtiğimiz günlerde ilk trailerı yayınlandı. Trailer çok şahane ama öyle bir hata var ki... Önce izleyelim...


Şimdi efendim Charlize Theron gibi, bana kalırsa dünyanın en güzel kadınlarından biri ayna karşısına geçmiş soruyor: Ayna ayna söyle bana. Var mı benden güzeli bu dünyada? 

İşte olay burda kopuyor. Charlize Theron bir aynanın karşısına geçip böyle derse ve ayna da ona Kristen Stewart düdüğünü gösterirse o film baştan hatalıdır. Öyle ayna olmaz olsun dedirtir insana :)

Ama tekrar belirteyim ben trailerını baya beğendim. Masal havasından çıkmış, başka bir şey olmuş sanki. Bekleyelim bakalım film nasıl olacak?

21 Kasım 2011 Pazartesi

Güzel yorumlarını esirgemeyen arkadaşlara ithafen :)

Yazdığım yazılar, İngilizce olsun Türkçe olsun farketmez, tüm yazım kurallarına uyularak yazılıyor. Arada hatalarım olabilir vs. insanlık halidir bilemiyorum. Ayrıca ben W(İ)NTER (İ)S COM(İ)NG gibi bir yazı göremiyorum. Nerede olduğunu gösterirseniz çok sevinirim. Zaten serinin bir hayranı olarak böyle bir hata yapmam imkansız. Ha birde sizin yorumlarınızdan da belli olduğu kadarıyla kendi dilinizden, Türkçe' den bir habersiniz. İngilizce' ye o kadar dikkat edeceğinize, önce konuştuğunuz dili öğrenin.

Kaç yaşımda olduğum sorulmuş. 23 yaşımdayım. En azından Twilight denen rezilliğin yüzüne bakmayacak yaştayım. Eğer bana bu yorumları yapan arkadaş veya arkadaşlar benim yaşımın üstündeyse ve bu rezalet bile demeye dilimin varmadığı filmi savunuyorlarsa vay onların haline... Çok yazık cidden...

Bu yorumların Twilight fanatikleri tarafından yapıldığının farkındayım. Ben bu blogun adını Burada Sadece Sinema Konuşulur diye koyarken gerçek sinemadan bahsediyordum. Sizlerin sinemadan ne kadar anladığı da belli oluyor. Evet Twilight serisini sevmiyorum. Yüz mimikleri olmayan, oyunculuktan bir şey anlamayan ve sırf yakışıklılık ve güzellikleri için o filmde oynatılan oyuncuları sevmiyorum. Konusundan nefret ediyorum ve bu saydıklarımın hepsi beni ilgilendirir.

Vampirlik meselesine gelince. Daha çok şey yazardım ama uzun uzun postlar yapmaktan hoşlanmıyorum. Gerekirse bana mail atın ordan tartışalım. Ama ADSIZ olarak gönderdiğiniz çirkin yorumlarınızı sırf kendimi oyalamak ve yazılarımın kayıtlı tutulmasını sağlamak amacıyla yazdığım blogumda yayınlamayacağım. 

Şimdilik bu kadar. Hadi bakalım. Ya düzgün, seviye çerçevesinde yorumlar yapın ya da bunu yapamıyorsanız en azından mail atma medeniyeti gösterin.

20 Kasım 2011 Pazar

Brave

Pixar ve Disney ortaklığı bu sefer bizleri taa İskoçya' ya götürüyor. Bu film Pixar için birtakım ilkleri de bünyesinde barındırıyor. İlk kez bir kadın başrol var, ilk kez bir peri masalı anlatılacak ve ilk kez yönetmen koltuğu bir kadınla paylaşılıyor.

Kral Fergus ve Kraliçe Elinor'un kızı olan Merida' nın maceralarının anlatılacağı filmin konusu ise kısaca şöyle: Merida, sorumlu bulunduğu krallığın geleneklerine karşı gelir ve bu karşı çıkış krallığı bir felakete doğru sürükler. İyi bir okçu olan Merida, üzdüğü kişilerin kalbini kazanmak ve ülkesine tekrar barış getirmek zorundadır. 

Cars 2 felaketinden sonra Pixar'ın gümbür gümbür geldiğini duyar gibi oldum. Neyse Cars 2 nazar boncuğu olarak kalsın bu muhteşem animasyon grubuna. Sonuçta Wall-E, Finding Nemo, Ratatouille gibi filmler çıkaran bir şirketten beklentilerim çok fazla. Bakalım Brave bu beklentileri karşılayabilecek mi?

Film Amerika'da 22 Haziran 2012, Türkiye'de ise 7 Eylül 2012'de vizyonda!


Twilight Saçmalığı

Kaçıncı film oldu bilmiyorum ama cumadan beri bir Twilight filmi daha gösterimde. Bu filme bayılan genç kızlarımız bu postum sizlere gelsin. Tabi bilgilendirmek amacıyla.

Şimdi, Vampirlik denen olgu ta Orta Çağ'dan günümüze kadar gelmiş fantastik bir olgudur. Eskiden varlığına inanılan bu canavarlar hakkında binlerce kitap yazılmış ve şekilleri, nasıl varlıklar oldukları vs hepsi şekillenmiştir. Ben şahsen bu tip fantastik olguların olduğu ve eskilerin yazdığı gibi kalmasından yanayım. Stepheine Meyer denen rezil yazarın anlattığı şekle tamamen karşıyım. Peki neden?

1- Vampirler gün ışığına çıkamazlar. Bu, bizim vampir anlayışımıza tamamen ters bir durum. Gün ışığına çıkan vampir yok muydu tabi ki vardı. Ama bu Dracula' ydı. Bırakın bir zahmet o da çıksın. 

2- Vampirler asla hayvanlarla beslenmemeli. Onların karizmasını oluşturan şey insanlarla beslenmesidir.

3- Vampirler acıktıklarında göz renkleri, oraları buraları değişmez. Sadece acıkırlar o kadar.

4- Vampirler insan olmadığı için bir kadını hamile bırakamazlar. Filmin fragmanından anladığım kadarıyla esas kız hamile. 

5- Vampirler karizmatik ve etkileyici yaratıklardır. Bu filmdeki vampirlerin bununla uzaktan yakından alakası yok. Özellikle esas vampirimiz boş ve lensli bakışlarıyla dikkatimi çekti.

6- Vampirler ya tabutlarında ya da yer altında uyurlar. Öyle lüks pofuduk yataklarla işleri yoktur. 
Benim sayabildiklerim, gördüklerim bu kadar. Eminim çok hayranı var serinin ama bir şeye hayran olmadan önce araştırmakta çok fayda var. Özellikle de ortada fantastik bir şeyler dönüyorsa. Şimdi diyeceksiniz adı üstünde fantastik, olabilir bunlar. Hayır olamaz. Biri film yapsa orc ırkını güzelleştirse kabul eder miydik? Ya da çirkin bir elf ırkı görsek? Hepsi aynı kapıya çıkıyor. Araştıralım öğrenelim :)

18 Kasım 2011 Cuma

7. İstanbul Animasyon Festivali Başlıyor

Bu yıl 7. kez düzenlenecek olan İstanbul Animasyon Festivali 22 Kasım'da start alıyor. Her sene olduğu gibi bu sene de son iki yılın en iyi animasyonlarını göreceğimiz festival 27 Kasım tarihine kadar Pera Müzesi'nde izlenebilecek.

Festivalin ağır toplarından biri ünlü yönetmen Kamil Polak’ın son filmi aynı zamanda Annecy Animasyon Festivali’ nde en iyi animasyon ödülünü alan The Lost Town of Switez. Bafta ve Cannes Film Festivallerinde boy göstermiş stop motion ikilisi Quay Kardeşler’in son filmi Maska da festivalin önemli filmleri arasında. Arjantinli ünlü yönetmen Juan Pablo Zaramella ise iki filmiyle festivalde yerini aldı. Dünya prömiyerini Berlinale’de yapan Heavy Heads ve yine festivallerin gözdesi Paths of Hate yarışma dahilinde gösterilecek 215 filmden sadece bir kaçı.

Yarışmaya Türkiye'den de 28 kısa film katılıyor. Bu aynı zamanda Türkiye'deki yetenekleri keşfetmemiz için çok büyük bir fırsat olacak. 

Festival dahilinde gösterilecek olan uzun metraj filmler 10 tl, kısalar ise 5 tl olarak fiyatlandırıldı. Ayrıca bir takım atölye çalışmaları da yapılacak. Onlar ise ücretsiz olacak.

15 Kasım 2011 Salı

İnceleme | Takva

Yıllar sonra tekrar aklıma gelen, hayatımdaki birtakım düşünceleri değiştirmeme vesile olmuş ve bugüne kadar izlediğim en iyi Türk filmleri arasındadır Takva.

Takva herkesin izlemesi gereken bir filmdir çünkü; bir tarikat gerçeğini ve insanların bu yolda nasıl delirdiğini anlatır. Ayrıca Cumhuriyet'in ilanından sonra sözde dağılan bu tarikatların nasıl gizli işler peşinde olduklarını, dünyevi şeylerden ellerini çekmiş gibi olmalarına rağmen, tam da bizim dediğimiz dünyevi işleri yapan, insandan bozma ne olduğu belirsiz bir tipin kendini tanrısallaştırmasını gösterir.En önemlisi de filmdeki zavallı Muharrem'in nasıl beyninin yıkandığını ve onlar gibi nicesinin olduğunu aklımıza getirir...

Filmin temel aldığı konu tabii ki din. Bir tarikatın nasıl işlediği, içinde neler döndüğü hakkındaki sorulara net yanıtlar vermiştir. Ayrıca bu konuda da yönetmenin cesaretini takdir etmek, hakkını vermek lazım. Yaşadığımız bu dönemde böyle bir film çekmek gerçekten cesaret işi. Ama film teknik açılardan, örnek vermek gerekirse senaryo açısından çok kuvvetli sayılmazdı. Yer yer kopukluklar meydana gelmişti fakat konu itibariyle mükemmel olduğu için bu kusurları gayet güzel kapatılmış.

Oyunculuklara gelirsek. Erkan Can ne kadar mükemmelse Güven Kıraç o kadar kötüydü sanki. Çünkü bu adamın yüzünde bir sevimlilik var ve bu tarz filmlere asla uymuyor. Ses tonu bile baya eğreti duruyordu. Onun dışında Şeyh rolüyle gördüğümüz Meray Ülgen, tam bir Şeyh olmuş. Daha fazlası veya eksiğini düşünemezdim.

Film eleştirisi yapmak benim haddime değil tabii. Beğenen vardır ama benim gibi düşünmeyen, farklı okumalar yapanlar vardır. Beğenmeyen de elbette vardır. O yüzden burada amaç hep beraber bir şeyleri tartışmak. 

Son olarak Takva'yı izlemeyen varsa acele izlesin, izleyenler de üzerinde bir daha düşünebilir belki. Şurası olmamış deyip geçmemek için...

 

14 Kasım 2011 Pazartesi

Misfits Başladı!!!

Evet bugüne kadar izlediğim en iyi komedi-aksiyon dizisi Misfits başladı. An itibariyle 3. sezon 3. bölümü bitirdim ve diyorum ki: Olmuş :D

Ne olmuş? 2. sezon bittiğinde başlamıştı zaten Robert Sheehan'ın diziden ayrılacağı dedikoduları. Nitekim bu dedikodular gerçek oldu ve dizi sektörünün görüp görebileceği en komik karakter olan Nathan Young'sız bir Misfits başladı. Başlarda ben baya önyargılı yaklaştım olmaz ya Nathan'sız düşünemiyorum bu diziyi falan dedim. Ama şu an bütün tükürdüklerimi yalıyorum ve Nathan yerine gelen Rudy'yi oynayan Joseph Gilgun'u gönülden tebrik ediyorum. O ne komikliktir arkadaşım? 1. bölümde beğenmesemde 2. ve 3. bölümlerde baya kahkahalar atarak izledim bu karakteri.

Gelelim Iwan Rheon'a. Bu bölüm resmen şov yaptı bu arkadaş. Simon gibi bir karakteri oynamak zaten zor olsa gerek, birde bu bölümdeki aksiyonu bol sahnelerde oyunculuğu muhteşemdi. 

Birde dikkatimi çeken bir şey var. En sevdiğim karakter zaten açık ara Kelly. Peki Kellyciğim sorum şu: Neden düşünce okumak gibi bir gücün varken, roket bilimcisi olmayı seçtin? Yani çok komik bir ayrıntı ama baya da merak ettim.

Neyse ilerleyen bölümlerde belki sorunun cevabını alırız. Şimdilik yeni karakter Rudy'nin bir görseliyle 
postumu noktalayım...

11 Kasım 2011 Cuma

İstemi Betil'i Kaybettik

Belkide kendisini en çok Kurtlar Vadisi dizisindeki 'Laz Ziya' rolüyle tanıdık. Ama kendisi alında bir seslendirme sanatçısı ve bugüne kadar bir çok karaktere ses vermiş usta bir tiyatrocuydu. En büyük bombası da sanırım 'Gandalf'tır. Zaten ömrü hayatımda 2 kere Kurtlar Vadisi izledim, sadece 'Laz Ziya' ve sesi kaldı aklımda. Mekanı cennet olsun ustanın...

Evimde televizyon bozuk. Babamda bende yaptırmak için en ufak bir girişimde bulunmadık. Bulunmadık çünkü televizyon gerçek anlamda beyinsiz ve gerizekalılarla dolu bir dünya. Niye yaptıralım ki? Bu gerizekalılar deli gibi para kazanırken, İstemi Betil gibi bir tiyatrocunun 'maddi sıkıntılarından dolayı' Yalova'ya, memleketine dönmesi ne demek? 

İşte bizim ülkemizde ne tiyatrocunun değeri bilinir, ne sinemacının, ne de başka bir sanatçının. Bu böyle gittiği sürece de bizim cennet ülkemiz geri kalmaya ve cehalete mahkumdur.

5 Kasım 2011 Cumartesi

Yüzükler Türkiye'den

Şu haberi okuduğum andan itibaren yemeyi içmeyi kesiyorum ve para biriktirmeye başlıyorum. Çünküüü;

Goldaş adlı isimli mücevherat markası, Lord of the Rings takıları için, filmin haklarını elinde bulunduran Warner Bros.'la 3 yıllık bir anlaşma imzalamış. 

Marka, önümüzdeki aylarda bu objelerin altın ve gümüş hallerini üretmeye başlayacak ve satışa sunacakmış.

Umarım öyle ulaşılamaz fiyatlar biçmezler. Çünkü her hayran en azından bir parça edinmek ister bu seriden. Lütfen Goldaş duy sesimi duy!!! Çok pahalı olmasınlar noluurr!!




2 Kasım 2011 Çarşamba

The Movie on Grace Kelly

Grace Kelly'nin hayatını konu eden bir film yapılacağını daha önce de duymuştum. Ama Vogue Italy dergisi oyuncu adaylarını açıklayınca en iyisi yapmasınlar dedim. Fotğraflarla açıklayalım. Ama ilk önce kibarlık ve zarafet abidesi Grace Kelly'nin fotoğrafını koymadan olmaz.



1- Christina Hendricks (bkz. meme)


Şimdi bu kadının yukarıdaki kadınla uzaktan yakından alakası var mıdır sorarım size? Zarafet denen şeyden eser olmadığı gibi yüz güzelliği açısından da yanına yaklaşamaz Grace Kelly'nin. Bildiğiniz çirkindir efendim bu kadın. 

2- Blake Lively


Evet Blake Lively gerçekten çok güzel bir kadın. Gerek vücudu olsun, gerekse yüzü olsun öyle baktığımızda pek kusur göremeyiz. Ama Grace Kelly'de bir şey var. Ne olduğunu bilmiyorum ama Blake Lively'de bu yok. Galiba fazla Amerikalı görünüyor, ondan...

3- Elizabeth Moss


Üstünde durmak dahi gereksiz.

4- Naomi Watts


Olabilitesi yüksek...

Neyse bunların tek tek fotoğraflarını yüklemeye falan üşenirim ben şimdi. Ama bende bir aday belirtmek isterim sevgili Hollywood: Diane Kruger. Gidin bakın vallahi çok güzel olur...


26 Ekim 2011 Çarşamba

Van...

Görüyorum ki yazma sırası bende.

Anlatmaya gerek yok. Van, '99 depreminin şiddetiyle sarsıldı. Halen daha 5 şiddeti ve üstündeki artçıları devam etmekte. Yıkılmayan binalar yıkılıyor. Uzmanlarımız açıklama üstüne açıklama yapıyor; "Van Gölü taşabilir" diye. Anlayacağınız Türkiye'nin bir çok simgesini bünyesinde barındıran Van ilimiz çok çok çok kötü günler geçiriyor.

Artık herkesin Twitter ve Facebook hesapları var. Duyuruların hepsi yapıldı. Kargoların hepsi ücretsiz. Giyim, battaniye, birtakım sağlık ürünleri ve benzerlerini ertesi gün ulaştırmaya gayret ediyorlar. Hal böyleyken, birtakım ideolojik ve siyasi sebeplerle yardımlarını oradaki insanlardan esirgeyen vatandaşlarımıza iki soru soracağım.

Siz bu dünyada ne işe yararsınız? Yaşama amacınız nedir?

Bu bir terör olayı değil. Savaş değil, hele hele barış hiç değil. Bu bir doğal afet. Beyinlerinizin herhangi bir bölümü azda olsa çalışıyorsa eğer bunun önüne geçilemeyeceğini anlarsınız. Böyle bir olayı dine, siyasete, teröre bağlayanlar faşist düşüncelerinin içinde hapsolmuş, hala 100 yıl geriden gelen, insan demeye bin şahit gerektiren yaratıklardır.

Hepimiz şehitlerimizin acısı en derin şekilde hissettik. Hepimiz teröre lanet edip arkalarından gözyaşı döktük. Ama şunu unutmamak ve bu tip olaylar olduğunda her zaman hatırlamak gerekiyor: Her Kürt, bölücü değildir.
Bizler savaş nesilleriyiz. Bizler, toprağı ve milleti için savaşa savaşa buralara kadar gelen milyonlarca şehidin torunlarıyız. Mesela askerlerden yola çıkarsak buna en iyi örnek yedi ceddi Kürt olan Eşref Bitlis Paşa'mızdır. Kendisi yıllarca terörle mücadele etmiş, Kürdistan konusunda Türkiye'yi ilk uyaran paşadır. Kendini milletine, devletine ve ordusuna adamış yegane subaylarımızdan biridir. ABD'nin PKK'ya yardım ettiğini söyleyen ve bu yüzden öldürülen bir insandır. Tekrar söylüyorum. Her Kürt, pkklı değildir.

Van'da depremin acısı yaşayan Türk ve Kürt vatandaşlarımız şu anda yapacağınız en ufak yardıma muhtaç durumdalar. O yüzden bu geri düşünceleri bırakıp, ne yapabiliriz onu düşünün. Bugün Van'ın başına gelen, yarın bizim başımıza gelecek. Bizler de oradaki vatandaşlarımızın yardımına muhtaç olacağız belki.

Lütfen, bir eldiven dahi olsa gönderin. Birinin en azından elleri ısınsın. Hepimizin evinde eski oyuncakları vardır mutlaka. Gönderin de bir çocuk sevinsin. Tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. İstanbul'daki belediyeler yardım malzemelerini topluyorlar. Tüm kargolar ücretsiz gönderim yapmakta. Lütfen elinizi vicdanınıza koyun ve bu insanlara yardım edin.

24 Ekim 2011 Pazartesi

The Dark Knight Rises''dan 6 Dakika

Christopher Nolan'ın Batman efsanesini sona erdireceği 'The Dark Knight Rises'ın 6 dakikalık bir bölümü 15 Aralık’ta gösterime girecek 'Mission Impossible: Ghost Protocol'ün Imax versiyonunda filmden önce gösterilecek.


21 Ekim 2011 Cuma

'Sefiller' Beyaz Perdeye Aktarılıyor

Geçtiğimiz sene 4 Oscar kazanan The King's Speech filminin yönetmeni Tom Hooper, dünya klasiği Sefiller'i çekmeye hazırlanıyor. 

Hikayesi daha önce de filmlere ve müzikallere konu olan bu önemli başyapıtın son uyarlamasında Anne Hathaway (öff), Hugh Jackman ve Russell Crowe oynayacakmış.

Anne Hathaway filmde 'Fantine' karakterini, Jackman ana kahraman 'Jan Valjean'ı, Crowe ise onu takip eden polis müfettişi 'Javert'i canlandıracak.

Senaryosu Gladiator filminin senaristi olan William Nicholson'a ait ve yapımcılığı ise daha önce eserin müzikal versiyonunun da yapımcılığını üstlenen Sir Cameron Mackintosh yapacak.

Filmin 2012 Aralık ayında gösterime girmesi planlanıyor.


19 Ekim 2011 Çarşamba

Acı...

Sabahtan beri gözlerim dolu. Bazen ağlıyorum bazen duruyorum. 26 gencecik can ne uğruna öldü? 22'si ne uğruna can çekişiyor?

Bazen Mustafa Kemal'imi her zamankinden fazla özlüyorum. Bir askeri için koca Menemen'i yakan adamı nasıl özlemeyim? Askerini şehit edenleri tek tek idam eden adamı nasıl özlemez ki insan? Bir tanenizin kılına zarar gelsin istemezken, 26'ınızın birden şehit düşmesini hangi kalp kaldırır ki?

Şu an sizler sayesinde burada oturmuş yemek yiyorum. Uyuyabiliyorum. En güzel yer neresiyse şu dünyada mekanınız orası olsun. Allah geride kalan bizlere, ailelerinize, eşlerinize, çocuklarınıza sabır versin. Versin ama nasıl versin...

17 Ekim 2011 Pazartesi

Maalesef Bu da Gay

Yeni nasil Star Trek'in Mr. Spock'u ve Heroes dizisinin psikopat karakteri Sylar'ı canlandıran ve bir sürü kızımızın hayallerini süsleyen Zachary Quinto 'eşcinsel' olduğunu açıklamış bulunuyor.

New York Magazine dergisine verdiği röportajda eşcinsel olduğunu açıklayan yakışıklımız, "Ayrımcılığın kaynağına daha derinden bakmalıyız, toplum olarak kendimizle yüzleşmeliyiz" demiş. 

Ne güzel... Daha önce de hakkında bu tarz söylentiler çıkmıştı ama ben hakikaten ihtimal veremiyordum. Neyse hayırlı işler Zachary'ciğim...

16 Ekim 2011 Pazar

Ayın Yönetmeni: Clint Eastwood

Clint Eastwood Jr., 31 Mayıs 1930 San Francisco, ABD doğumlu yönetmen, oyuncu, senarist, yapımcı ve bestecidir.

Clint Eastwood, 1950'li yıllarda B sınıfı filmlerde haftalığı 75 dolara oynayarak oyunculuk yaşamına başladı. Bazı stüdyolar adem elmasının çok çıkık olduğu gerekçesiyle çok uzun süre kadrolarında yer vermediyse de, oyunculuk konusundaki kararlığını koruyarak, oynadığı düşük bütçeli filmlerden arta kalan zamanlarında havuz çukuru kazarak hayatını kazanmaya devam etti. İlk çıkışını 1959-1966 yılları arasında yayınlanan Rawhide isimli dizideki Rowdy Yates rolüyle yaptı. 

Ancak Clint Abimiz asıl çıkışını 1964 yapımı A Fistful of Dollars ve 1965 yapımı For A Few Dollars More filmleriyle yapmıştır. Bunların ardından aynı serinin devam filmi olan The Good, The Bad and The Ugly filmiyle dünya çapında bir üne kavuşmuştur. 1971 yapımı Dirty Harry filminde ise, Harry Callahan rolü ile o güne dek canlandırılmamış olan kendi başına buyruk polis imgesini geliştirdi. 

1980'li yıllarda aynı önceki yıllar gibi çok iyi yapımlarda boy göstermesine rağmen, büyük çıkışlar yapamadı. Ancak 1992 yılında hem oynadığı hem yönettiği Unforgien adlı filmiyle En İyi Yönetmen Oscar'ını aldı ve En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ına aday gösterildi. 

Clint Eastwood bugüne kadar 60'dan fazla film ve TV yapımında rol almış, 30 film yönetmiş, 25 filmin yapımcılığını üstlenmiş, 10 filmin müziklerini bestelemiş ve soundtrack albümlerine imza atmıştır. 4 Oscar adaylığı ve 4 Oscar Ödülü bulunmaktadır. Ne diyelim, insanın kendisini sinemaya adaması böyle bir şey oluyor herhalde.

Clint Eastwood ayrıca Amerikan popüler külürünü ve saaşa dayalı dış siyaseti eleştirmesiyle gündeme geldi bu yüzden hem övgü hem de eleştirilerin odağı oldu. 

İngiliz Empire Magazine dergisine göre 'Tüm Zamanların En Büyük Film Yıldızı' Listesinde 2. sıraya yerleşmiştir. 

Bir de söylemeden geçemeyeceğim. 81 yaşında olmasına rağmen hala çok ama çok yakışıklıdır :)
 





Kaynak: Vikipedi, IMDB

14 Ekim 2011 Cuma

Neler Oluyor Hayatta?

Bu aralar değerli blogumu çok ihmal ettim farkındayım. Ama napayım okullu olduk bir yandan, pek sevgili arkadaşlarımla bir takım işlere giriştik bir yandan gecem gündüzüm birbirine karıştı. Şu işler bitsin hemencecik ayın yönetmenidir, haftanın oyuncusudur, efendime söyleyeyim bir takım eleştiriler, röportajlar burada olacak... O zamana kadar ciao!

9 Ekim 2011 Pazar

Steve Jobs'ın Hayatı Beyaz Perdeye Aktarılıyor

Çağımızın en büyük dahilerinden biri olan Apple'ın kurucusu Steve Jobs'ın hayatı film oluyor. 

Walter Isaacson'ın kaleme aldığı ve Steve Jobs'ın onayladığı tek kitap olan 'Steve Jobs', senaryolaştırılarak beyaz perdeye aktarılacak. Şu sıralar Sony Pictures'un haklarını almaya çalıştığı filmin yapımcılığını Mark Gordon üstlenecek.

5 Ekim 2011 Çarşamba

Mahsun Kırmızıgül'den Bir Kıroluk Örneği

Biliyorsunuz son 5 yıldır Mahsun aşağı, Mahsun yukarı. Beyaz Melek, Güneşi Gördüm ve New York'ta Beş Minare gibi rezaletin son perdesi filmlerden sonra şimdi de tarihimizin en önemli olaylarından biri olan Çanakkale Savaşı'nı çekecekmiş. 'Çanakkale' adıyla.

Buraya kadar iyi hoş ama tam üç yıl sonra vizyona girecek bir film için 300 tane sinema salonu kapatmak neyin nesi oluyor arkadaşım? Yok efendim 18 Mart tarihinde vizyona girmesini istiyormuş. E yine sokarsın zaten. Ne kadar gereksiz ve saçma bir gövde gösterisidir bu...

Ben Mahsun Bey'in Çanakkale Savaşı'yla ilgili bu yapımın altından kalkabileceğine asla inanmıyorum. Mevzu para değil, reklam değil. Bunları zaten fazlasıyla yapıyor ve çektiği filmleri gözümüzün içine sokuyor. Bir kere gereken bilgi birikimine sahip olduğunu düşünmüyorum ve bu bilgisizlikle icra ettiği başarısız yönetmenliğine takılmış durumdayım. Ayrıca kendisi sinema adına ne yapmıştır bugüne kadar? Gerçekten yönetmenlik vasfı var mıdır? Bunun eğitimini almış mıdır? Prestij müzik yıllarından, iflaslardan, vurulmalardan ve sansasyonel ilişkilerin ardından bugünlere nasıl gelmiştir? İlk önce bunları sorgulamak gerekiyor.

Filmi çeksin bakalım. Artık bizim 'sahte entellektüellerimize' gün doğar. 

Aaa ama yanlış düşünüyorsun Mahsun kendini baya geliştirdi. Bence New York'ta Beş Minare çok güzeldi... 

Bence Mahsun, Türk sinemasının başarılı yönetmen adaylarından biri. Bu filmde kesin güzel olur...

Bırakın allah aşkına bu ayakları sevgili sinemasever bünyeler. Herkes hakkında olumlu yorum yaptı diye beğenmek zorunda değilsiniz. Eğer böyle yapıyorsanız, siz zavallı entellektüellere acımaktan başka çarem kalmıyor maalesef...

Disney'den 3D Atağı

Disney, 3D olarak tekrar vizyona giren filmi kült animasyonu The Lion King'in umulmadık başarısı üzerine, bünyesinde bulunan diğer animasyon filmlerini de önümüzdeki yıllarda yine 3D olarak piyasaya sürecek.

Tahminen iki yıla yayılması eklenen proje kapsamında, sırasıyla Ocak 2012'de Beauty and the Beast, Eylül 2012'de Pixar Animation Studios imzalı Finding Nemo, Ocak 2013'te Monsters, Inc. ve Eylül 2013'te ise The Little Mermaid 3D olarak seyirciyle buluşacak.



4 Ekim 2011 Salı

Haftanın Oyuncusu: Bryan Cranston

Tam adı Bryan Lee Cranston olan bu muhteşem insan 7 Mart 1956 California, ABD doğumlu.

On parmağında on yetenek olan insanlardan biri Bryan Cranston. Hem yönetmen, hem senarist, hem seslendirme sanatçısı, hem de olağanüstü başarılı bir oyuncu.

Ben Bryan Cranston'u Breaking Bad ile tanıdım sayılır. Daha önceden de How I Met Your Mother gibi yapımlarda görmüştüm ama diziyi takip etmediğim için Bryan Cronston'a o kadar dikkat etmemişim demekki.

Gelelim Breaking Bad'deki o muhteşem performansına. Akciğer kanseri olan bir adamı canlandıryor ve ben öksürmesine bile hayran kalıyorum. Bir oyuncu bu kadar mı gerçekçi öksürür be kardeşim? Her bölümde bu kadar mı güzel rol yapar? O yüzdendir ki bir dizinin veya oyuncunun üst üste ödül almasına kızan ben bu adamın aldığı üç Emmy ödülüne helal olsun demekten başka bir şey yapamıyorum. ( Neymiş kardeşim bu adam bu kadar diyorsanız youtubedan dizinin herhangi bir partını açıp izleyebilirsiniz. Bana hak vereceğinizden eminim. )

Ben diziyi ilk izlemeye başladığımda Cranston'ın sinema için koskoca bir kayıp olduğunu gördüm. Benim gibi düşünen yönetmenler ve yapımcılar da olacak ki hemen harekete geçip, bu yıl ve önümüzdeki yıl vizyona girmiş ve girecek olan filmlerinin kadrolarına Bryan Cranston'ı da dahil etmişler. Oynayacağı filmler ise şöyle:

Drive (2011): Ryan Gosling ve Carey Mulligan'nın başrollerini paylaştığı film şu an merak ettiğim yapımlar arasında. Bol bol kovalamaca sahneleri içeren bu filmde Ryan Gosling'in Oscar adaylığı dedikoduları dönmeye başladı bile.


Contagion (2011): Daha önce bahsetmiştim okumak için buyrun...

John Carter (2012): Pixar'ın ilk kez gerçek insanlarla çektiği filmde kendini bir anda Mars'ın kurtarıcısı olarak bulan John Carter'ın maceralarını izleyeceğiz.


Rock of Ages (2012): Bu filmde Bryan Cranston, Tom Cruise (iyykk) ve Julianne Hough ile başrolü paylaşacak. Aynı isimli bir Broadway müzikalinin sinemaya uyarlanması. 80'lerin rock müzik sahneleri anlatılacakmış.

Total Recall (2012):  Arnold Schwarzenegger'in 90'larda başrolde olduğu bu film için bu sefer Colin Farrell seçilmiş. Cranston’sa filmin kötü adamı rolünde olacak. Bu yüzdendir ki en çok bu film için sabırsızlandım. Bryan Cranston ve kötü adam rolü muhteşem ikili. Bu arada belirtmekte fayda filmin toplam bütçesi 200 milyon dolarcık.

Argo (2012): Yönetmen Ben Affleck. Film CIA'in İran devrimi sırasında kaçırılan altı Amerikan vatandaşını arama çalışmalarını anlatıyormuş. Bryan Cranston ise filmde CIA ajanı rolünde.

World War Z (2012): Marc Forster'ın ( Stranger Than Fiction, Monsters Ball vs. ) yönettiği film, zombilere karşı açılan bir dünya savaşını, bir BM üyesinin gözünden anlatıyor. Kadroda Bryan Cranston'la beraber Brad Pitt ve Matthew Fox ( bkz. Lost - Jack Shephard ) var. 

55'inden sonra işlerin açılması diye buna denir herhalde. Aman aman hep açık olsun o işler ki bizde bu şahane insanı daha fazla yapımda izleme şansı bulalım...

3 Ekim 2011 Pazartesi

İyilik ve Kötülüğün İçsel Mücadelesi: Darth Vader

"The Force is with you young Skywalker, but you are not a Jedi yet."

                                                                                                             Emperor Palpatine

Beni tanıyan tüm arkadaşlarım hatta annem ve babam da dahil olmak üzere Darth Vader'a olan hayranlığımı çok iyi bilir. Bu hayranlığımı iki kelimeyle özetlemek gerekirse: Seviyorum ulan!

Kimisi anlamaz zaten, dünyanın en kötü karakterlerinden birini nasıl seversin? Ya adam tek hamlede boyun kırıyor sadist misin sen? Ay bence iğrenç bir karakter ne öyle simsiyah giyinmiş garip garip sesler çıkarıyor? ( Bu arada bunu söyleyen arkadaş söylediğine bin pişman şu anda. Laf ağzına itinayla tıkanmıştır. )

Gel gelelim kimdir bu Darth Vader? Neden bu kadar kötü ve neden bu kadar seviliyor? Emin olun dünyada milyonlarca fanatik hayranı var ve hayali bir karakter olmasına karşın buna ciddi ciddi inanları bile bulabilirsiniz. 

Darth Vader yani Anakin Skywalker, ilk ve son aşkı Padme'ye duyduğu tarif edilemez büyüklükteki aşkı, tıpkı annesine zarar verildiği gibi ona da zarar verilmesinden korktuğu için ve Jedi yeteneklerinin az olduğunu düşündüğü için Dark Side'a geçmiş bir karakter. Asla ne siyahtır ne de beyaz. Tam anlamıyla gridir. İçinde bir yerlerde her zaman saklı tuttuğu iyi bir yanı vardır. Tıpkı oğlu olduğunu anladığı Luke Skywalker'ı görünce içinden çıkan iyilik gibi ve oğlu için İmparator'u öldürmesi ve daha sonra tekrar iyi tarafa geçmesi gibi. 

Evet Darth Vader, yaşamı boyunca acı çekmiş karakter. Ama bu kadar acıya ve intikam duygularına rağmen, içinde iyilik ve kötülük hep bir çatışma halinde. Acaba Leia Organa'nın kendi kızı olduğunu bilseydi gezegenini yok eder miydi? Veya çocuklarının yaşadığını bilseydi onları aramaz mıydı? Bunlar maalesef hikayesinin ucu açık olan kısımları. 

Eğer Darth Vader'ı daha iyi tanımak ve hayatı ayrıntılı bir şekilde öğrenmek istiyorsanız 'Darth Vader: Yükselişi ve Çöküşü' kitabını mutlaka edinin derim. Umarım Darth Vader hakkında güzel bir yazı olmuştur. İyi okumalarr..


2 Ekim 2011 Pazar

Pearl Jam Twenty 11 Ekim'de Cinebonus'ta

Pearl Jam Twenty'yi uzun zamandır merakla beklemekteyim. 20 Eylül'de yurtdışında gösterime gireceğini biliyordum ama Türkiye için pek umudum yoktu.Ama aldığım son habere göre 11 Ekim'de Cinebonus Sinemalarında tek gösterim olarak vizyona girecekmiş. Hadi bakalım...

29 Eylül 2011 Perşembe

Senaryo Buluşmaları 2011 Başlıyor

Yapımlab tarafından düzenlenen 'Senaryo Buluşmaları 2011', atölye ve seminer olarak iki ayrı formatta yapılacak. “Üç Maymun, İklimler, Bir Zamanlar Anadolu’da” gibi filmlerin yapımcısı Zeynep Özbatur Atakan tarafından kurulan Yapımlab bünyesinde gerçekleşecek olan "Senaryo buluşmaları 2011"de hem Haluk Ünal tarafından verilecek “Temel Tasarım Senaryo Atölyesi” hem sinema dünyasının önemli isimlerinin konuk olacağı seminer programı sinemaseverlerle buluşacak.
İsteyenler her iki programa birden veya atölye ve seminer çalışmalarından seçecekleri herhangi birisine katılabilecekler.

SEMİNER PROGRAMI
 
Yavuz Turgul, Zeynep Özbatur Atakan, Mahinur Ergun, Sertaç Ergin ( Kuledibi Yazı grubu), Cem Özkan ve Bülent Emin Yarar gibi usta isimler bu dönemki seminer programının konukları; Yavuz Turgul, yönetmen gözüyle senaryo, Bülent Emin Yarar oyuncu gözüyle senaryo, Cem Özkan müzisyen gözüyle senaryo, Mahinur Ergun senaryo yazarı gözüyle drama, Sertaç Ergin (Kuledibi yazı grubu) senaryo yazarı gözüyle komedi, Zeynep Özbatur Atakan yapımcı gözüyle senaryoyu anlatacak, teknik senaryo eğitiminin yanı sıra bir senaryoya değişik açılardan nasıl bakılacağını öğrenmek isteyen katılımcılarla deneyimlerini paylaşacaklar.
8 Ekim’de başlayıp 12 Kasım'da tamamlanacak olan seminer, tüm katılımcılara açık.

Sinema ve televizyon sektörü içinde olan ve senaryo bilgisini artırmak isteyen senaryo yazarları, yönetmenler, prodüktörler, oyuncular, halen senaryo gruplarında çalışan ve kendini geliştirmek isteyen senaryo yazarları, amatör senaryo yazarları, reklam, halkla ilişkiler, gazetecilik gibi komşu sektörlerden gelen ve senaryo öğrenmeye niyetli kişiler, hiç senaryo yazmamış ama bu işe başlamak isteyen gençler…

'Senaryo Buluşmaları 2011' Sinema Meslek Birlikleri Merkezi Güç Birliği binasında her cumartesi 11:00-14:00 arası yapılacak. 

Kaynak: Ntvmsnbc

28 Eylül 2011 Çarşamba

The Dark Knight Rises: Catwoman

The Dark Knight Rises'ın vizyona girmesine 1 yıldan az bir süre kaldı. Yaklaşık 10 ay. Ama daha çookk varmış diyen ve merakla bekleyenler için yavaş yavaş yeni kareler yayınlanmaya başladı. Bu seferki karemizde Catwoman'a ait. Birde tabi ki onu canlandıran Anne Hathaway.

Anne Hathaway'ı nedense ilk gördüğüm andan beri pek sevemedim. Ya tipiyle ya da oyunculuğuyla alakalı bilmiyorum. Herkes çok güzel bulurken ben tam tersi çirkin olduğunu ve herkes çok iyi rol yaptığını söylerken ben ortalama bir oyuncu olduğunu düşündüm. Böyle romantik-komedi prenses filmlerine falan yakışacak türden ki yanlış hatırlamıyorsam öyle bir rolü vardı. Her neyse, Anne Hathaway şimdi de Catwoman olarak karşımızda. Christopher Nolan uygun gördüyse bizde uygun görmeliyiz sanırım. İşte yeni fotoğraf...

Bir Zamanlar Anadolu'da: İlk 3 Gün Gişesi

Nuri Bilge Ceylan'ın aylardır merakla beklediğimiz filmi 'Bir Zamanlar Anadolu'da'yı, ilk 3 gün 18 bin 573 kişi izlemiş. Şahan Gökbakar denen zavallı insanın çektiği 'Recep İvedik' filmini ise ilk 3 gün 1 milyon 153 bin 71 kişi izlemiş.

Sevgili Nuri Bilge Ceylan, 

Sen bu ülkeye fazla geliyorsun. Senin ülken maalesef Recep İvedik gibi ayılara müstahak. 

Saygılar, sevgiler...

Begüm

23 Eylül 2011 Cuma

Breaking Bad

Evet an itibariyle 4. sezon 10. bölümü tamamlamış biri olarak söyleyebilirim ki bu dizi olağan olağan olağanüstü sayın seyirciler! 4x10 sanki 3 dakikada bitti. Başladığında nefesimi tuttum bittiğinde verdim. Açık ve net.

Breaking Bad'le tanışmam maalesef geç oldu. Bu yüzden kendime çok kızıyorum. True Blood'la bilmem neyle zaman kaybetmişim resmen. Muhteşem kurgusu, senaryosu, oyuncuları vs kısacası herşeyiyle Breaking Bad, mükemmel bir yapım.

Dizinin konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, nobel ödüllü fakat arkadaş kazığı yemiş bir kimya öğretmeni olan Walter White, ailesiyle birlikte sessiz sakin bir yaşam sürmektedir. Doğuştan felçli 15 yaşındaki oğlu ve hamile olan karısına bakmak için var gücüyle çalışmaktadır. Hatta ek iş olarak araba yıkama servisinde bile çalışır. Fakat bir gün Walter, araba yıkama servisinde çalıştığı sırada aniden düşüp bayılır. Hastaneye gider ve sonuç: Akciğer kanseri. Hemde çok ilerlemiş vaziyette. Öldükten sonra ailesine hiç birşey bırakamayacağını anlayan Walter çareyi mükemmel zekasında bulur ve uyuşturucu yapmaya karar verir. Bir gün narkotik ajanı olan bacanağı Hank'le birlikte bir baskına gider. Eski bir öğrencisi olan Jesse Pinkman'ın baskının yapıldığı evden kaçtığını görür ve olaylar gelişir. Jesse'yi evine kadar takip eden Walter, ona bir ortaklık teklif eder ve kabul etmezse onu ihbar edeceğini söyler. Böylece Jesse ve Walter, %99 saflıkta Cyrstal Meth adı verilen uyuşturucuyu üretmeye başlarlar.

Konunun geneli bu fakat Bryan Cranston'un mükemmel oyunculuğuyla ki buradaki oyunculuğuyla 3 tane en iyi drama aktörü Emmy'si almasına kesinlikle şaşırmıyorum sonuna kadar haketmiş ve tabi ki senaristler olsun veya çekim teknikleri olsun ortaya her dakikası gerilim ve aksiyon dolu müthiş bir dizi çıkmış. 

Şu an 4. sezonun bitmesine daha üç hafta var ve nasıl bekleyeceğimi şaşırmış durumdayım. Bu diziyi mutlaka ama mutlaka izleyin ve izletin yoksa pişman olursunuz. Başka bir şey diyemiyorum. 




22 Eylül 2011 Perşembe

Breaking Bad - Best Moment Yet

Breaking Bad ile ilgili daha çok şey paylaşacağım emin olun. Ama aklımda kalan öyle bir sahne var kiii gerçi dizinin tamamı olağanüstü ama bunu paylaşmadan edemeyeceğim. I love you Heisenberg!!!

19 Eylül 2011 Pazartesi

Nicolas Cage Vampir Mi?

Gece gece sesli güldüm bu habere. Amerikalı bir zırtapoz eski bir fotoğraf bulmuş savaş zamanından kalma. Neymiş efendim fotoğraftaki Nicolas Cage'miş. Sonra da tutmuş Nicolas Cage vampir diye iddia etmiş ve fotoğrafı eBay'den 1 milyon dolara satışa sunmuş.

Ntvmsnbc'den aynen yazıyorum:

Huffington Post'un haberine göre; Washington'da yaşayan Jack Mörd, satışa çıkardığı fotoğrafın eBay ürün açıklama kısmında “Nicolas Cage bir Vampir/1870/Tennesse” yazılı olan siyah beyaz fotoğrafın, Nicolas Cage’in sadece başarılı bir aktör değil aynı zamanda iç savaş döneminde de yaşamış bir vampir ya da benzeri ölümsüz bir varlık olduğunun kanıtı olduğunu iddia ediyor.

Bu ne şimdi? Allah hepinize akıl fikir versin sevgili Amerikalılar başka bir şey diyemiyorum.

 

63. Primetime Emmy Awards

Evveett haksızlık ve saçma sapan ödüllerle dolu bir Emmy töreninin daha sonuna geldik. Verilen ödüllere göre ilerleyerek yorum yapacağım. 

En İyi Komedi Dizisi: Modern Family

Tartışılır. Kimine göre Modern Family bu sene çok başarılıydı kimine göre ise o kadar güçlü rakiplerin karşısında şansı olmamalıydı. Bana göre ise bu ödülü The Office almalıydı. Gerçekten hakeden bir dizi varsa bu da The Office'di. Bir kere Office'de yüzyılın en komik insanlarından biri, Steve Carell var. Neyse yine de tebrikler Modern Family. 

En İyi Drama Dizisi: Mad Men

Bu ödüle söyleceyek söz bulamıyorum. Hayır yani akademiye rüşvet falan mı veriyor acaba Mad Men'in yapımcıları? Yeter be kardeşim 4 yıldır üst üste ödül verilir mi? Hele hele Boardwalk Empire ve Game of Thrones gibi yapımlar bulunan adayların arasından kalkıp bu diziye ödül vermelerini düpedüz cinayet sayarım.

En İyi Miniseri: Downton Abbey

Bu diziyi izlemedim o yüzden herhangi bir fikrim yok. Ama Mildred Pierce'ın almasını bekliyordum.

En İyi Komedi Aktörü: Jim Parsons - The Big Bang Theory

Bu ödüle de şaşırmadım değil. Ya Steve Carell ya da yine The Big Bang Theory'den Johnny Galecki'nin almasını bekliyordum. 

En İyi Komedi Aktrisi: Melissa McCarthy - Mike&Molly

Diziyi izlemedim ama Melissa McCarthy'nin sonuna kadar hakettiği eleştirmenler tarafından onaylanmış o yüzden bir şey diyemeyeceğim.

En İyi Drama Aktörü: Kyle Chandler - Friday Night Lights

Steve Buscemi, Hugh Laurie ve Michael C. Hall arasından yapılan seçime bakın allah aşkına. Saçma sapan bir beysbol dizisi aktörü ödülü aldı. Kimdir bu adam necidir bilinmez. OK. Bye.

En İyi Drama Aktrisi: Julianna Margulies - The Good Wife

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu / Drama: Peter Dinklage - Game of Thrones

Zaten başkası alsaydı basardım o töreni. Peter Dinklage gerek o cüce karizması olsun (!), gerekse muhteşem oyunculuğu ve ses tonuyla ödülü sonuna kadar haketti. 

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu / Drama: Margo Martindale - Justified

Justified'i izlemedim o yüzden yorum yapmam doğru olmaz ama ben Boardwalk Empire'dan Kelly Macdonald'ın almasını bekliyordum. 

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu / Komedi: Ty Burrell - Modern Family

Modern Family gerçekten başarılıydı o yüzden tebrikler diyor ve geçiyorum.

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu / Komedi: Julie Bowen - Modern Family

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu / Miniseri: Guy Pearce - Mildred Pierce

Aynı Peter Dinklage için dediklerim Guy Pearce için de geçerli. Almasaydı çok sinirlenirdim. Mildred Pierce'da mükemmel oynadı. Ayrıca ödül konuşması çok eğlenceliydi. 

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu / Miniseri: Maggie Smith - Downton Abbey

Ben Evan Rachel Wood'u bekliyordum. Ama Maggie Smith'i çok severim. O yüzden tebrik tebrik...

En İyi Kadın Oyuncu / Miniseri: Kate Winslet - Mildred Pierce

Kate Winslet hakikaten çok çok iyiydi. Almasaydı çok şaşırırdım gerçekten. Ha bir de unutmadan dün gece kırmızı Elie Saab elbisesinin içinde mükemmel görünüyordu. 

En İyi Erkek Oyuncu / Miniseri: Barry Pepper - The Kennedys

Barry Pepper'ı Saving Private Ryan, Green Mile ve True Grit gibi yapımlardan tanıyorum. The Kennedys'i izlemedim. Ama önceki tecrübelerinden anladığım kadarıyla haketmiştir gibime geliyor. 

En İyi Yönetmen / Komedi: Michael Spiller - Modern Family

En İyi Yönetmen / Drama: Martin Scorsese - Boardwalk Empire

Marin Scorsese'nin ödülü hakettiği ile ilgili elbette şüphemiz yok. Ama ben ödülden çok Mr. Scorsese'nin mütevaziliğine takıldım. Ne kadar güzel bir konuşmaydı o öyle. Valla takdire şayan...

En İyi Senaryo / Komedi: Steve Levitan ve Jeffrey Richman - Modern Family

Yine The Office'in almasını beklerken Modern Family ters köşeye yatırdı bizleri. Neyse tebrikler.

En İyi Senaryo / Drama: Jason Katims - Friday Night Lights

Evet cidden harika. Siz tutun Game of Thrones ve The Killing arasından bu dandirik diziyi seçin. Bence bunlarda rüşvet vermiş olabilir. 

En İyi Senaryo / Miniseri: Brian Percival - Downton Abbey

Bu kadar. Reality Show'lara falan girmiyorum. Merak edenler IMDB veya Emmy'nin kendi sitesinden bakabilirler. Genel olarak kötü bir törendi. Kırmızı halı eski ihtişamından fersah fersah uzakta, ödüller deseniz yukarıda yazdım zaten hakeden üç beş tane var yok. Neyse artık Golden Globe'u bekleyelim bakalım. Zaten bu kadar tepkiden sonra Akademi silkelenir azıcık herhalde.

18 Eylül 2011 Pazar

Yeni Bir Tim Burton ve Johnny Depp Birlikteliği: Dark Shadows

Johnny Depp ve tabi ki Helena Bonham Carter yine yeni bir Tim Burton filminde bir araya geldiler. Tim Burton'un geçtiğimiz ay çekimlerine başladığı yeni filmi Dark Shadows'tan bir iki kare yayınlandı. Johnny Depp her zaman ki gibi sıradışı bir rolle daha karşımızda. Buyrunn :)

Filmin 2012'de vizyona girmesi bekleniyor.



16 Eylül 2011 Cuma

God Save My Shoes

Wooowww bu film tam da biz kadınlara göre işte! Tanrı Ayakkabılarımı Korusun :)

Biz kadınlar en çok ayakkabılarımıza bağlıyız herhalde. Aman topuğuna bir şey olmasın, aman çamur olmasın, ayyy bu yol ne biçim arnavut kaldırımından nefret ediyorum, çok canımı acıtıyor ama olsun güzelliğimden, süsümden püsümden asla taviz vermem!!!

Evet yukarıda ki cümleleri bir kadının ağzından duymak oldukça mümkün. Belgesel sanatçısı Julie Benasra'da böyle düşünüyor olacak ki ayakkabıkolik bünyeler için süper bir belgesel çekmiş.

Bu belgeselde ayakkabıların kadınlar için neden bu kadar önemli olduğunu, neden böyle tutkuyla bağlı olduklarını araştırmış. Gitmiş ayakkabının devleriyle konuşmuş ki bunlar: Christian Louboutin, Sex & The City ile beraber tanıdığımız Manolo Blahnik, Walter Steiger ve daha nicesi. Sonra tasarımcılarla yetinmeyip psikologlara, moda editörlerine hatta ve hatta ünlü tarihçilere bile danışmış. Sonuç ise vahim: Biz ayakkabılara bağımlıyız ey kadın milleti :)

Şimdi karşınızda filmden ağıız sulandırıcı görüntüler...

İlk önce kırmızı tabanlar denince akla gelen tek isim, artık ayakkabının tanrısı sayılan Louboutin'le başlayalım:


Manolo Blahnik'e geçelim:


Şöyle bir karma gelsin:

Bugün 4 Yeni Film Vizyonda

Robert Rodriguez'in yönettiği 'Spy Kids', western-bilimkurgu ortaya karışık 'Cowboys&Aliens', Almanya'nın en büyük edebiyatçılarından Goethe'nin aşk hikayesini anlatan 'Goethe!' ve duyduğuma göre 'Destere' filminden bile kötü olan Türk korku filmi 'Karadedeler Olayı' bugün vizyonda...

15 Eylül 2011 Perşembe

Pinocchio

Guillermo Del Toro'nun 3D olarak tasarlayıp çekmeye başladığı yeni dönemin 'Pinocchio'sunun ilk fotoğrafları gün yüzüne çıktı bile. Film 2012'nin sonlarına doğru gösterime girecek ve soundtracklerin hepsi Nick Cave'e ait.