29 Eylül 2011 Perşembe

Senaryo Buluşmaları 2011 Başlıyor

Yapımlab tarafından düzenlenen 'Senaryo Buluşmaları 2011', atölye ve seminer olarak iki ayrı formatta yapılacak. “Üç Maymun, İklimler, Bir Zamanlar Anadolu’da” gibi filmlerin yapımcısı Zeynep Özbatur Atakan tarafından kurulan Yapımlab bünyesinde gerçekleşecek olan "Senaryo buluşmaları 2011"de hem Haluk Ünal tarafından verilecek “Temel Tasarım Senaryo Atölyesi” hem sinema dünyasının önemli isimlerinin konuk olacağı seminer programı sinemaseverlerle buluşacak.
İsteyenler her iki programa birden veya atölye ve seminer çalışmalarından seçecekleri herhangi birisine katılabilecekler.

SEMİNER PROGRAMI
 
Yavuz Turgul, Zeynep Özbatur Atakan, Mahinur Ergun, Sertaç Ergin ( Kuledibi Yazı grubu), Cem Özkan ve Bülent Emin Yarar gibi usta isimler bu dönemki seminer programının konukları; Yavuz Turgul, yönetmen gözüyle senaryo, Bülent Emin Yarar oyuncu gözüyle senaryo, Cem Özkan müzisyen gözüyle senaryo, Mahinur Ergun senaryo yazarı gözüyle drama, Sertaç Ergin (Kuledibi yazı grubu) senaryo yazarı gözüyle komedi, Zeynep Özbatur Atakan yapımcı gözüyle senaryoyu anlatacak, teknik senaryo eğitiminin yanı sıra bir senaryoya değişik açılardan nasıl bakılacağını öğrenmek isteyen katılımcılarla deneyimlerini paylaşacaklar.
8 Ekim’de başlayıp 12 Kasım'da tamamlanacak olan seminer, tüm katılımcılara açık.

Sinema ve televizyon sektörü içinde olan ve senaryo bilgisini artırmak isteyen senaryo yazarları, yönetmenler, prodüktörler, oyuncular, halen senaryo gruplarında çalışan ve kendini geliştirmek isteyen senaryo yazarları, amatör senaryo yazarları, reklam, halkla ilişkiler, gazetecilik gibi komşu sektörlerden gelen ve senaryo öğrenmeye niyetli kişiler, hiç senaryo yazmamış ama bu işe başlamak isteyen gençler…

'Senaryo Buluşmaları 2011' Sinema Meslek Birlikleri Merkezi Güç Birliği binasında her cumartesi 11:00-14:00 arası yapılacak. 

Kaynak: Ntvmsnbc

28 Eylül 2011 Çarşamba

The Dark Knight Rises: Catwoman

The Dark Knight Rises'ın vizyona girmesine 1 yıldan az bir süre kaldı. Yaklaşık 10 ay. Ama daha çookk varmış diyen ve merakla bekleyenler için yavaş yavaş yeni kareler yayınlanmaya başladı. Bu seferki karemizde Catwoman'a ait. Birde tabi ki onu canlandıran Anne Hathaway.

Anne Hathaway'ı nedense ilk gördüğüm andan beri pek sevemedim. Ya tipiyle ya da oyunculuğuyla alakalı bilmiyorum. Herkes çok güzel bulurken ben tam tersi çirkin olduğunu ve herkes çok iyi rol yaptığını söylerken ben ortalama bir oyuncu olduğunu düşündüm. Böyle romantik-komedi prenses filmlerine falan yakışacak türden ki yanlış hatırlamıyorsam öyle bir rolü vardı. Her neyse, Anne Hathaway şimdi de Catwoman olarak karşımızda. Christopher Nolan uygun gördüyse bizde uygun görmeliyiz sanırım. İşte yeni fotoğraf...

Bir Zamanlar Anadolu'da: İlk 3 Gün Gişesi

Nuri Bilge Ceylan'ın aylardır merakla beklediğimiz filmi 'Bir Zamanlar Anadolu'da'yı, ilk 3 gün 18 bin 573 kişi izlemiş. Şahan Gökbakar denen zavallı insanın çektiği 'Recep İvedik' filmini ise ilk 3 gün 1 milyon 153 bin 71 kişi izlemiş.

Sevgili Nuri Bilge Ceylan, 

Sen bu ülkeye fazla geliyorsun. Senin ülken maalesef Recep İvedik gibi ayılara müstahak. 

Saygılar, sevgiler...

Begüm

23 Eylül 2011 Cuma

Breaking Bad

Evet an itibariyle 4. sezon 10. bölümü tamamlamış biri olarak söyleyebilirim ki bu dizi olağan olağan olağanüstü sayın seyirciler! 4x10 sanki 3 dakikada bitti. Başladığında nefesimi tuttum bittiğinde verdim. Açık ve net.

Breaking Bad'le tanışmam maalesef geç oldu. Bu yüzden kendime çok kızıyorum. True Blood'la bilmem neyle zaman kaybetmişim resmen. Muhteşem kurgusu, senaryosu, oyuncuları vs kısacası herşeyiyle Breaking Bad, mükemmel bir yapım.

Dizinin konusundan kısaca bahsetmek gerekirse, nobel ödüllü fakat arkadaş kazığı yemiş bir kimya öğretmeni olan Walter White, ailesiyle birlikte sessiz sakin bir yaşam sürmektedir. Doğuştan felçli 15 yaşındaki oğlu ve hamile olan karısına bakmak için var gücüyle çalışmaktadır. Hatta ek iş olarak araba yıkama servisinde bile çalışır. Fakat bir gün Walter, araba yıkama servisinde çalıştığı sırada aniden düşüp bayılır. Hastaneye gider ve sonuç: Akciğer kanseri. Hemde çok ilerlemiş vaziyette. Öldükten sonra ailesine hiç birşey bırakamayacağını anlayan Walter çareyi mükemmel zekasında bulur ve uyuşturucu yapmaya karar verir. Bir gün narkotik ajanı olan bacanağı Hank'le birlikte bir baskına gider. Eski bir öğrencisi olan Jesse Pinkman'ın baskının yapıldığı evden kaçtığını görür ve olaylar gelişir. Jesse'yi evine kadar takip eden Walter, ona bir ortaklık teklif eder ve kabul etmezse onu ihbar edeceğini söyler. Böylece Jesse ve Walter, %99 saflıkta Cyrstal Meth adı verilen uyuşturucuyu üretmeye başlarlar.

Konunun geneli bu fakat Bryan Cranston'un mükemmel oyunculuğuyla ki buradaki oyunculuğuyla 3 tane en iyi drama aktörü Emmy'si almasına kesinlikle şaşırmıyorum sonuna kadar haketmiş ve tabi ki senaristler olsun veya çekim teknikleri olsun ortaya her dakikası gerilim ve aksiyon dolu müthiş bir dizi çıkmış. 

Şu an 4. sezonun bitmesine daha üç hafta var ve nasıl bekleyeceğimi şaşırmış durumdayım. Bu diziyi mutlaka ama mutlaka izleyin ve izletin yoksa pişman olursunuz. Başka bir şey diyemiyorum. 




22 Eylül 2011 Perşembe

Breaking Bad - Best Moment Yet

Breaking Bad ile ilgili daha çok şey paylaşacağım emin olun. Ama aklımda kalan öyle bir sahne var kiii gerçi dizinin tamamı olağanüstü ama bunu paylaşmadan edemeyeceğim. I love you Heisenberg!!!

19 Eylül 2011 Pazartesi

Nicolas Cage Vampir Mi?

Gece gece sesli güldüm bu habere. Amerikalı bir zırtapoz eski bir fotoğraf bulmuş savaş zamanından kalma. Neymiş efendim fotoğraftaki Nicolas Cage'miş. Sonra da tutmuş Nicolas Cage vampir diye iddia etmiş ve fotoğrafı eBay'den 1 milyon dolara satışa sunmuş.

Ntvmsnbc'den aynen yazıyorum:

Huffington Post'un haberine göre; Washington'da yaşayan Jack Mörd, satışa çıkardığı fotoğrafın eBay ürün açıklama kısmında “Nicolas Cage bir Vampir/1870/Tennesse” yazılı olan siyah beyaz fotoğrafın, Nicolas Cage’in sadece başarılı bir aktör değil aynı zamanda iç savaş döneminde de yaşamış bir vampir ya da benzeri ölümsüz bir varlık olduğunun kanıtı olduğunu iddia ediyor.

Bu ne şimdi? Allah hepinize akıl fikir versin sevgili Amerikalılar başka bir şey diyemiyorum.

 

63. Primetime Emmy Awards

Evveett haksızlık ve saçma sapan ödüllerle dolu bir Emmy töreninin daha sonuna geldik. Verilen ödüllere göre ilerleyerek yorum yapacağım. 

En İyi Komedi Dizisi: Modern Family

Tartışılır. Kimine göre Modern Family bu sene çok başarılıydı kimine göre ise o kadar güçlü rakiplerin karşısında şansı olmamalıydı. Bana göre ise bu ödülü The Office almalıydı. Gerçekten hakeden bir dizi varsa bu da The Office'di. Bir kere Office'de yüzyılın en komik insanlarından biri, Steve Carell var. Neyse yine de tebrikler Modern Family. 

En İyi Drama Dizisi: Mad Men

Bu ödüle söyleceyek söz bulamıyorum. Hayır yani akademiye rüşvet falan mı veriyor acaba Mad Men'in yapımcıları? Yeter be kardeşim 4 yıldır üst üste ödül verilir mi? Hele hele Boardwalk Empire ve Game of Thrones gibi yapımlar bulunan adayların arasından kalkıp bu diziye ödül vermelerini düpedüz cinayet sayarım.

En İyi Miniseri: Downton Abbey

Bu diziyi izlemedim o yüzden herhangi bir fikrim yok. Ama Mildred Pierce'ın almasını bekliyordum.

En İyi Komedi Aktörü: Jim Parsons - The Big Bang Theory

Bu ödüle de şaşırmadım değil. Ya Steve Carell ya da yine The Big Bang Theory'den Johnny Galecki'nin almasını bekliyordum. 

En İyi Komedi Aktrisi: Melissa McCarthy - Mike&Molly

Diziyi izlemedim ama Melissa McCarthy'nin sonuna kadar hakettiği eleştirmenler tarafından onaylanmış o yüzden bir şey diyemeyeceğim.

En İyi Drama Aktörü: Kyle Chandler - Friday Night Lights

Steve Buscemi, Hugh Laurie ve Michael C. Hall arasından yapılan seçime bakın allah aşkına. Saçma sapan bir beysbol dizisi aktörü ödülü aldı. Kimdir bu adam necidir bilinmez. OK. Bye.

En İyi Drama Aktrisi: Julianna Margulies - The Good Wife

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu / Drama: Peter Dinklage - Game of Thrones

Zaten başkası alsaydı basardım o töreni. Peter Dinklage gerek o cüce karizması olsun (!), gerekse muhteşem oyunculuğu ve ses tonuyla ödülü sonuna kadar haketti. 

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu / Drama: Margo Martindale - Justified

Justified'i izlemedim o yüzden yorum yapmam doğru olmaz ama ben Boardwalk Empire'dan Kelly Macdonald'ın almasını bekliyordum. 

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu / Komedi: Ty Burrell - Modern Family

Modern Family gerçekten başarılıydı o yüzden tebrikler diyor ve geçiyorum.

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu / Komedi: Julie Bowen - Modern Family

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu / Miniseri: Guy Pearce - Mildred Pierce

Aynı Peter Dinklage için dediklerim Guy Pearce için de geçerli. Almasaydı çok sinirlenirdim. Mildred Pierce'da mükemmel oynadı. Ayrıca ödül konuşması çok eğlenceliydi. 

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu / Miniseri: Maggie Smith - Downton Abbey

Ben Evan Rachel Wood'u bekliyordum. Ama Maggie Smith'i çok severim. O yüzden tebrik tebrik...

En İyi Kadın Oyuncu / Miniseri: Kate Winslet - Mildred Pierce

Kate Winslet hakikaten çok çok iyiydi. Almasaydı çok şaşırırdım gerçekten. Ha bir de unutmadan dün gece kırmızı Elie Saab elbisesinin içinde mükemmel görünüyordu. 

En İyi Erkek Oyuncu / Miniseri: Barry Pepper - The Kennedys

Barry Pepper'ı Saving Private Ryan, Green Mile ve True Grit gibi yapımlardan tanıyorum. The Kennedys'i izlemedim. Ama önceki tecrübelerinden anladığım kadarıyla haketmiştir gibime geliyor. 

En İyi Yönetmen / Komedi: Michael Spiller - Modern Family

En İyi Yönetmen / Drama: Martin Scorsese - Boardwalk Empire

Marin Scorsese'nin ödülü hakettiği ile ilgili elbette şüphemiz yok. Ama ben ödülden çok Mr. Scorsese'nin mütevaziliğine takıldım. Ne kadar güzel bir konuşmaydı o öyle. Valla takdire şayan...

En İyi Senaryo / Komedi: Steve Levitan ve Jeffrey Richman - Modern Family

Yine The Office'in almasını beklerken Modern Family ters köşeye yatırdı bizleri. Neyse tebrikler.

En İyi Senaryo / Drama: Jason Katims - Friday Night Lights

Evet cidden harika. Siz tutun Game of Thrones ve The Killing arasından bu dandirik diziyi seçin. Bence bunlarda rüşvet vermiş olabilir. 

En İyi Senaryo / Miniseri: Brian Percival - Downton Abbey

Bu kadar. Reality Show'lara falan girmiyorum. Merak edenler IMDB veya Emmy'nin kendi sitesinden bakabilirler. Genel olarak kötü bir törendi. Kırmızı halı eski ihtişamından fersah fersah uzakta, ödüller deseniz yukarıda yazdım zaten hakeden üç beş tane var yok. Neyse artık Golden Globe'u bekleyelim bakalım. Zaten bu kadar tepkiden sonra Akademi silkelenir azıcık herhalde.

18 Eylül 2011 Pazar

Yeni Bir Tim Burton ve Johnny Depp Birlikteliği: Dark Shadows

Johnny Depp ve tabi ki Helena Bonham Carter yine yeni bir Tim Burton filminde bir araya geldiler. Tim Burton'un geçtiğimiz ay çekimlerine başladığı yeni filmi Dark Shadows'tan bir iki kare yayınlandı. Johnny Depp her zaman ki gibi sıradışı bir rolle daha karşımızda. Buyrunn :)

Filmin 2012'de vizyona girmesi bekleniyor.



16 Eylül 2011 Cuma

God Save My Shoes

Wooowww bu film tam da biz kadınlara göre işte! Tanrı Ayakkabılarımı Korusun :)

Biz kadınlar en çok ayakkabılarımıza bağlıyız herhalde. Aman topuğuna bir şey olmasın, aman çamur olmasın, ayyy bu yol ne biçim arnavut kaldırımından nefret ediyorum, çok canımı acıtıyor ama olsun güzelliğimden, süsümden püsümden asla taviz vermem!!!

Evet yukarıda ki cümleleri bir kadının ağzından duymak oldukça mümkün. Belgesel sanatçısı Julie Benasra'da böyle düşünüyor olacak ki ayakkabıkolik bünyeler için süper bir belgesel çekmiş.

Bu belgeselde ayakkabıların kadınlar için neden bu kadar önemli olduğunu, neden böyle tutkuyla bağlı olduklarını araştırmış. Gitmiş ayakkabının devleriyle konuşmuş ki bunlar: Christian Louboutin, Sex & The City ile beraber tanıdığımız Manolo Blahnik, Walter Steiger ve daha nicesi. Sonra tasarımcılarla yetinmeyip psikologlara, moda editörlerine hatta ve hatta ünlü tarihçilere bile danışmış. Sonuç ise vahim: Biz ayakkabılara bağımlıyız ey kadın milleti :)

Şimdi karşınızda filmden ağıız sulandırıcı görüntüler...

İlk önce kırmızı tabanlar denince akla gelen tek isim, artık ayakkabının tanrısı sayılan Louboutin'le başlayalım:


Manolo Blahnik'e geçelim:


Şöyle bir karma gelsin:

Bugün 4 Yeni Film Vizyonda

Robert Rodriguez'in yönettiği 'Spy Kids', western-bilimkurgu ortaya karışık 'Cowboys&Aliens', Almanya'nın en büyük edebiyatçılarından Goethe'nin aşk hikayesini anlatan 'Goethe!' ve duyduğuma göre 'Destere' filminden bile kötü olan Türk korku filmi 'Karadedeler Olayı' bugün vizyonda...

15 Eylül 2011 Perşembe

Pinocchio

Guillermo Del Toro'nun 3D olarak tasarlayıp çekmeye başladığı yeni dönemin 'Pinocchio'sunun ilk fotoğrafları gün yüzüne çıktı bile. Film 2012'nin sonlarına doğru gösterime girecek ve soundtracklerin hepsi Nick Cave'e ait.




Haftanın Oyuncusu: Alexander Skarsgård

Hepimiz bu insanüstü varlığı True Blood'daki acımasız ama bir o kadar da yakışıklı vampir Eric Northman olarak tanıyoruz. Ama bunun dışında kimmiş bu Alexander bakalım :)

Tam adı Alexander Johan Hjalmar Skarsgård, 25 Ağustos 1976 Stockholm/İsveç doğumlu. Baştan aşağı bir İskandinav erkeği anlayacağınız.

Alexander Skarsgård çok küçük yaşlarda, babası Stellan Skarsgård (Pirates of the Caribbean, Goya's Ghosts) sayesinde üne kavuşmuş bir oyuncu. Bu yüzden olsa gerek kariyerine tam 8 yıl ara vermiş. Bu 8 yıl içinde siyaset bilimi okumuş ve askerliği tamamlamış. Daha sonra içindeki oyunculuk aşkına söz geçirememiş ve New York Marymount Theatre School'a kaydolmuş. Eh sonrası malum tabii. Allah yürü ya kulum demiş ve buralara kadar gelmiş. 

Kariyerine tam olarak Zoolander filmi ile başlasa da asıl şöhreti True Blood'dan elde ettiği su götürmez bir gerçek. Her geçen sezon süper bir oyuncu olma konusunda adım adım ilerleyen Alexander, örnek aldığı tek oyuncu Gary Oldman'ın izinden gitmek istiyormuş. Ama bunun için daha 40 fırın ekmek yemen lazım Alexander'cığım. Çıtayı çok yüksek tutmuşsun. 

Son olarak başrolünü kaptığı Straw Dogs'da çok iyi oynadığı söylenen yakışıklı oyuncuyu daha çok projede görmek tek isteğimiz. Bu arada unutmadan söyleyeyim. Straw Dogs 23 Aralık 2011'de dünya ile aynı anda Türkiye'de gösterimde. Kaçırmayın!!

14 Eylül 2011 Çarşamba

1001 Belgesel

14. İstanbul Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali 29 Eylül'de başlıyor. Festivalin bu seneki teması ise "DarAlanlar".

Dünyanın dört bir yanında 70 tane filmin katılacağı festivalde bu sene çok önemli konuklar yer alıyor. Avrupa Belgeselciler Birliği Başkanı C. Cay Wesnigk ve Alman Belgeselciler Birliği Başkanı Tomas Frickel ise bu önemli konuklardan sadece ikisi.

Festival filmlerinin 23 tanesi Türkiye'den 47 tanesi Avrupa'dan katılıyor. Bir yandan da  önemli etkinlikler düzenlenecek festivale, Nazım Hikmet Kültür Merkezi, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Beyoğlu Belediyesi Gençlik Merkezi ve Levent Kültür Merkezi ev sahipliği yapacak. Gerçekleştirilecek gösterimlerin yanında aynı zamanda Avrupa Dijital Dağıtım Konferansı, Türkiye-Alman Belgesel Sinema Buluşması, Sinema Laboratuarı ve Belgesel Arkası gibi etkinlikler de olacak.

Not: Film gösterimleri ve etkinliklerin tamamı ücretsizdir.

13 Eylül 2011 Salı

Fantasturka: Türk İşi Fantastik Film Festivali

Ankara 23-25 Eylül tarihleri arasında acayip güzel bir festivale ev sahipliği yapacak. Fantasturka!

Fetivalin adını ilk duyduğumda hemde Ankara'da olmasının verdiği şaşkınlıkla hadi canım dedim. Galiba azıcık kıskandım Ankara'yı. Çünkü o kadar alıştık ki bu tarz festivallerin İstanbul'da olmasına. Ama tabi süper bir iş olmuş. Başka şehirlere de biraz fırsat tanımak lazım değil mi? 

Şimdi Türk Sineması'nın bilimkurgu veya fantastik işlerdeki başarısı tartışılır. Ama bu festivalle beraber belki bu yöne doğru bir eğilim sağlanabilir ve Türk Sineması bu yönde gelişebilir. Festivalde uzun ve kısa metrajlı tam 30 adet film gösterilecek. 

Festivalin ilk günü sinemaseverleri bu konuda usta yönetmen ve senaristlerin sinema söyleşileri bekliyor. 

23 Eylül'de Kızılırmak Sineması'nda başlayacak olan festival, 25 Eylül'de ödül töreniyle sona erecek. Kaçırmayınız Ankaralılar!


Steven Spielberg'den Yepyeni Bir Bilimkurgu Projesi

Steven Spielberg bilimkurgu türüne "Robopocalypse" ile geri dönüyor. 

Dün DreamWorks ve Twentieth Century Fox, bu destansı hikaye için ortak finansör ve yapımcı olacaklarını eş zamanlı olarak duyurdular.

Bir robotun insanlığa karşı ayaklanmasını ve insan ırkının kaderini irdeleyen ve aynı isimle Daniel H. Wilson tarafından yazılan romanı Drew Goddard sinemaya uyarlayacak.

Film 3 Temmuz 2013'te vizyona girecek.



12 Eylül 2011 Pazartesi

Andy Whitfield Öldü

Spartacus: Blood and Sand'ın yıldızı Andy Whitfield, 39 yaşında kansere yenik düştü.

Uzun zamandır lenf kanseri tedavisi gören genç aktörün, iki gün önce ağırlaşarak hastaneye kaldırıldığı haberini duymuştuk. Dün gece ise ölüm haberini aldık. Çok başarılı, çok yakışıklı ve gencecik bir insanın ölmesi ne kadar üzüyor insanı...

7 Eylül 2011 Çarşamba

Oscar Töreni'nin Sunucusu Belli Oldu

2012'nin muhtemelen yine Mart ayında gerçekleşecek olan Oscar Ödül Töreni'nin sunucusu 90lı yılların efsane komedyeni Eddie Murphy olacak. 

Geçen yılki Anne Hathaway ve James Franco'lu rezalet Oscar Töreni'ninin ardından sanırım Eddie Murphy ilaç gibi gelecek. Umarım espri yeteğini kaybetmemiştir :)


Filmekimi Bu Yıl 6 Farklı Şehirde

Bu yıl 10. su düzenlecek olan Filmekimi 6 farklı şehirde yapılacak. 8-15 Ekim tarihleri arasında düzenlecek olan festival, İstanbul, İzmir, Konya, Diyarbakır, Trabzon ve Bursa'da gerçekleştirilecek. Festivalin tam programı önümüzdeki günlerde açıklanacak.

6 Eylül 2011 Salı

Ayın Yönetmenleri: Coen Brothers

Coen Kardeşler'i The Big Lebowski, Barton Fink, True Grit, Fargo, No Country For Old Man gibi klasiklerden tanıyoruz. Peki ama kimdir bu Coen Kardeşler? Sinema maceralarına nasıl ve ne zaman başladılar?

Joel Coen 29 Kasım 1954, Ethan Coen 21 Eylül 1957 Minnesota,ABD doğumlu. Babaları Edward Coen Minnesota Üniversitesi'nde ekonomi profesörü, anneleri Rena Coen ise St. Cloud Eyalet Üniversitesi'nde sanat tarihi profesörü. 

Daha çok küçük denecek yaşlarda komşularının çimlerini biçerek kazandıkları parayla ilk kameralarını satın alan kardeşler, televizyonda izledikleri filmleri komşularının çocuklarını oynatarak tekrar çekmeye çalışmalarıyla sinema kariyerleri de başlamış oldu. Her iki kardeş de parlak öğrenciler için erken lisans veren Simons Rock Koleji'nde eğitim gördüler. Kolejden mezun olduktan sonra Joel, New York Üniversitesi Sinema Bölümü'ne devam etti ve tez olarak "Soundings" adlı 30 dakikalık kısa filmi çekti. Ethan ise Princetown Üniversitesi'ne devam ederek Felsefe lisansı aldı. Joel üniversiteden mezun olduktan sonra müzik kliplerinde ve filmlerde asistan olarak çalışmaya başladı. Film editörlüğü konusunda uzmanlaşmaya başladıktan sonra Spider Man serisinin yönetmeni olarak tanıdığımız Sam Raimi ile tanıştı ve Raimi'nin çektiği 1981 yapımı "The Evil Dead" adlı filmde editör yardımcılığı yaptı.

Çektikleri filmlerin çoğunda Joel yönetmen, Ethan ise yazıdaki başarısı nedeniyle senarist olarak görünür. Tabi diğer taraftan beraber yazıp yönettikleri veya ayrı ayrı çalıştığı yapımlar da bulunmaktadır. Beraber çalıştıkları oyuncuların kardeşler hakkında söyledikleri ise gayet ilgi çekici. Her ikisine de herhangi bir soru sorulduğunda aynı cevabı verirlermiş. Bu yüzden iki kardeş sinema camiasında "İki Kafalı Yönetmen" olarak anılmaktadır. 

1984 senesinde profesyonel sinemacılığa adım attıklarından beri Coen Kardeşler'in yazdıkları ve yönettikleri neredeyse bütün filmler eleştirmenlerce mükemmel olarak değerlendirilmektedir. Kara mizah konusunda dahilik düzeyine erişmiş bu ikiliyi sinema sahalarında daha uzuuunnn yıllar görmek tek arzumuz :)

( Full filmografilerine IMDB'den ulaşabilirsiniz. )
( Kaynak: IMDB, Vikipedi )




Killing Bono

Başrollerini Robert Sheehan ve Ben Barnes'ın paylaştığı, yönetmenliğini ise Nick Hamm'ın üstlendiği süpppeeerrr bir film geliyor! Killing Bono!

Robert Sheehan'ı Misfits, Love/Hate ve Cherrybomb gibi yapımlardan tanıyoruz. Oyunculuğu kusursuza yakın. Ben Barnes'ı ise bir tek Narnia Günlükleri: Prens Caspian rolünde görmüştüm. Oradaki oyunculuğunu pek beğenmemiştim ama fragmanlardan anlaşılağı üzere baya iyi görünüyor.

Filmin konusu ise gayet eğlenceli. Eskiden Bono ile aynı liseye giden iki erkek kardeşin rockstar olma hayallerini anlatıyor. Kardeşler hafiften ünlenmeye başlarken bir de bakıyolarki U2 her yerden çıkıyor. Sonra doğal olarak iki grup arasında inanılmaz bir rekabet başlıyor. U2 başarılı oldukça bizimkiler başarısız oluyor. Üstüne üstlük kardeşlerden küçük olana U2'dan teklif geliyor ama büyük kardeş bunu çaktırmadan engelliyor. Başarısızlık, kıskançlık vs derken bu iki kardeş yavaş yavaş bitme noktasına geliyorlar. 

İngiliz Telegraph gazetesinin müzik eleştirmeni Neil McCormick'in anıların yola çıkılarak çekilen bu filmin adını Bono'nun ta kendisi seçmiş. Neyse izleyelim görelim bakalım. Çok beğeneceğiz gibi duruyor :) 



2 Eylül 2011 Cuma

Wonders of the Solar System

Daha önce de BBC'nin bütün belgesellerini izledim ama bunun kadar şahanesini hiç izlememiştim. Sevgili sevdiceğim sağolsun öve öve bitiremeyince bakalım dedim nasılmış. Bakış o bakış. Başından kalkabilene aşkolsun. 

İngiliz Parçacık Fiziği Profesörü Brian Cox'un yönetmenliğindeki bu belgesel serisi 1 sezon ve 5 bölümden oluşmakta. Galaksinin oluşumu, gezegenlerin yerleri, dönüşleri, Güneş denen harika yıldızın ve aynı zamanda bizim yaşam kaynağımızın özelliklerini o kadar güzel ve açıklayıcı bir biçimde anlatıyor ki hayran olmamak mümkün değil.

Brian Cox, Wonders of the Solar System ve diğer serisi Wonders of the Universe'ü çekebilmek için neredeyse tüm dünyayı dolaşmış. Dünya'nın diğer gezegenlerle olan benzerliklerini araştırmış. En sevdiği gezegen olan Satürn'ü öyle bir anlatmış ki hani imkan olsa hadi gidelim şu Satürn'e demekten alamıyor insan kendini.

Benim seriyi bu kadar sevmemin başındaki neden Brian Cox'un ta kendisi. Adam yaşadığı gezegene ve galaksiye aşık resmen. Herşeyi inanılmaz bir hayranlıkla anlatıyor. Dünya'da ve galakside var olan veya olacak herşeyi biliyor ve bunu seyircinin anlayabileceği bir dille ve inanılmaz bir güler yüzle anlatıyor. Deneyler yapıyor, sonuçlarını gösteriyor ve sizi şaşkınlıklardan şaşkınlıklara sürüklüyor. Şu an hala Manchester Üniversitesi'nde profesörlük yapıyor ve Kraliyet Enstitüsü'nde araştırma üyesi. Gerçekten harika bir adam.

Aslında bu belgeselleri izleyerek iyi mi ediyorum yoksa kötü mü bilemiyorum. Çünkü izledikçe insan denen canlının ne kadar önemsiz olduğu anlaşılıyor maalesef. Zaten belgeselin amacı da bu sanki. İnsan ırkı dünyaya kazık çakmadı boşuna umutlanmayın hepinizin sonu gelecek :)

Bu postu yayınladıktan hemen sonra tekrar belgesellerimin başına oturacağım. Sizlerde bu seriyi hem izleyin hem de yakınlarınıza izletin. 

Ciao!


The Dark Knight Rises'dan Yeni Kareler








1 Eylül 2011 Perşembe

The Lion King

Bunu ilk izlediğimde tam 7 yaşındaydım. Malum o zamanlar Urfa'nın Siverek ilçesinde sinema olmadığı için ben 1 yıl sonra Bodrum Askeri Kampı'ndaki açık hava sinemasında izlemiştim ve hüngür hüngür ağlamıştım. Aradan yıllar geçti sene oldu 2006. Pek yakın arkadaşım Aydeniz'le evde geçirilen sıkıntılı bir günün ardından ve ne izlesek sorunsalından sonra hadi dedik Aslan Kral'ı izleyelim. Ağlamasak bile tabi gözlerimizin dolmasına engel olamadık. 

Ne güzeldir Aslan Kral. Hepimizin çocukluk anılarında eminim yeri vardır. Şimdi de Aslan Kral 3D olarak yeniden gösterime giriyor. Ben şahsen 7 yaşımdaki heyecanla sinemanın koltuğunda oturacağım. Belki yine ağlarım bilemiyorum :)


Yeni Oldboy'un Başrolü Belli Oldu

Chan-Wook Park'ın 2003'te gösterime giren olay filmi Oldboy'un Hollywood versiyonu çekiliyor ve başrol en sonunda belli oldu: Josh Brolin.

Yönetmen Spike Lee, eski hikayeyle yeni hikayenin arasında farklılıklar olacağını açıklamış. Lee daha oyuncu seçimlerini tamamlamamış ve kötü adam rolü için Christian Bale ile görüşüyormuş.