3 Aralık 2011 Cumartesi

Another Earth

Bilimkurgu mu yoksa duygukurgu mu bu film onu anlamış değilim fakat anladığım kadarı ile bahsedeyim biraz...

Şöyle bir şey düşünün: Gökyüzünde aniden Dünya' nın aynısı olan bir gezegen beliriyor. Suyuyla, karasıyla ve canlılarıyla herşeyi tıpatıp aynı ve bu gezegenin adı 'Dünya 2'. Dünya'mızın aynı kendisine benzeyen, Dünya 2 ile tanıştığı sırada ve tabiki bu haberle çalkalandığı bir dönemde uzaya, gökyüzüne ve bilimkurguya büyük ilgi duyan esas kızımız Rhoda, arabasında giderken Dünya 2' yi izlemeye dalıyor. Rhoda, aynı zamanda sarhoş ve arabanın tekine çarpıyor ve bir ailenin hayatı mahvoluyor. Aileden geriye kalansa, uzun süre komada kalmış, karısını ve oğlunu kaybetmesiyle hayatı alt üst olmuş öfkeli bir baba ve aynı zamanda Yale Üniversitesi' nde profesör ve müzisyen olan John.

Başta bilimkurgu mu yoksa duygukurgu mu derken şunu anlatmak istedim aslında. Bu film alıştığımız bilimkurgu tarzına bambaşka bir boyut kazandırarak bir psikolojik dram haline getirmiş. Rhode'un bir yandan dayanamadığı vicdan azabı, diğer yandan da gökyüzünde beliren Dünya 2' ye karşı duyduğu heyecan ve öteki benliğine ulaşma isteği çok güzel harmanlanmış.

Rhode içindeki onu yiyip bitiren vicdan azabı yüzünden, hem kendini biraz daha iyi hissetmek hem de John' nun mahvolan hayatını az da olsa düzene sokmak için, kimliğini gizleyerek John' na yardım etmeye gidiyor. Çoğunluğu Rhoda' nın bu korkunç sırrıyla geçen film, bir yas öyküsünü iki tarafında bakış açısıyla izleyiciye sunmaya çalışıyor.

Another Earth, daha önceden bir belgesel denemesi bulunan yönetmen Mark Cahill' in ilk filmi. Son derece güzel kurgulanmış, belki aklımıza gelen ama hiç bir yerde göremediğimiz ikinci Dünya fikrini film bile olsa hayata geçirmiş ve bu konuda oldukça başarılı olmuş. Filmin çekimleri gayet başarılı. Kameranın sürekli bir yakınlaşıp uzaklaşma durumu var fakat bu sizi rahatsız etmiyor, tam tersi ben çok hoşlandım. 

Filmde Rhoda' yı canlandıran Brit Marling, hem güzelliğiyle, hem oyunculuğuyla, hem de filmin senaryosuna olan katkısıyla bundan sonra adından daha çok söz ettirecek olan bir oyuncu-senarist. Yine Lost' tan Ethan olarak hatırladığımız William Mapother ile filmi götüren Marling, çektiği vicdan azabını ve karakterinin diğer tüm yönlerini seyirciye kusursuz bir biçimde aktarıyor. 

Son olarak filmi heyecanlı ve macera dolu bir bilimkurgu sananlar izlemese çok daha iyi olur diye düşünüyorum. Çünkü filme gittiklerinde karşılarına gelecek şey, genel anlamda karanlık bir psikolojik dram. Ama yine de ortada sonuna kadar tavsiye edebileceğim ve izlenmeyi hakeden, iyi oyuncuları olan, özenli ve üzerinde çok çalışılmış bir film var. 

İyi seyirler dilerim...


3 yorum:

  1. ben de gecenlerde izledim buzu ve bir tek ben izledim sanmistim cevremdekilere bahsettim ama kimse izlememis. cok yalin ve abartisiz bir film. brit marling de ileride parlayacak gibi.

    YanıtlaSil
  2. Bende öyle düşünüyorum. Her şey olduğu gibi anlatılmış abartı yok sadecik bir film var. Brit Marling' in patlaması konusuna aynen katılıyorum. Çünkü hem bir senarist hem de oyuncu olarak çok başarılıydı bence.

    YanıtlaSil
  3. Çok başarılı bir film olmuş bence de;
    bir bilim kurgu filmini film yapan o filmin yaratıcılığıdır. Ne kadar işlenmemiş ne kadar üzerine düşünülmemiş bir kurgu varsa o kurgu dierlerinin üzerine çıkıyor zeytinyağı gibi, bu filmide bence diğerlerinden ayıran en önemli artısı kurgusu .

    YanıtlaSil